YILLAR SONRA YENİDEN DUYUNU UMUMİYE UYARILARI

Ali Ağcakulu
 Ocak medya yazarlarından Ali Ağcakulu'nun   ülkemizin ekonomik  şartlarını özetleyen güzel bir yazısını sizlerle paylaşalım istedik. Yazının önemli kısımlarını sizler için alıntılıyacağız ,daha sonra isteyen verilen linki tıklayarak tamamını okuyabilir.



  Bu yazıyı neden gündemimize aldık? Ülkelerin yükselişleri veya çöküşleri hemen an be an olmaz. Ağır ağır ve belirli süreçleri izleyerek gelişir. Çoğu zaman bu değişimi o anı yaşayan insanlar kavrayamazlar .Sürecin sonuna gelindiğinde tüm sonuçlar yaşanmaya başlayınca  ya yükselişin keyfini çıkarırlar ya da çöküşün acılarını tatmaya başlarlar.
   Aklı başında sorumluluk sahibi insanlar ise toplumu olumlu ve olumsuzluklara karşı uyarırlar. Bizde bu yazıyı bir uyarı yazısı olarak değerlendirdik.
   Bu yazıda iddia edilen ön görülerin  mutlaka olacağı düşünülemez ama tümden de yok sayılamaz.
Sizlerin de bu  gözle okuyup değerlendirmenizi dileriz.
   Şimdi sayın Ağcakulu'nun yazısından önce  önemli kısımlarını alıntı yapalım daha sonra linkini verelim.
 


''Bana göre Türkiye’nin önündeki en büyük problem, TSK’nın Afrin’e girmesi değildir. Konuya daha mahruti  ( Konik ,dikey)bakınca Türkiye’nin bir yönetim krizi, onun da arka zemininde bir rejim krizi yaşadığı görülecektir.
Zamanın Anadolu insanlarının genlerine işlediği üç önemli hastalık; cehalet, fakirlik ve tefrika (ayırımcılık­­) tedavi edilmediğinden, bu üç hastalıktan beslenen tarih sık sık tekerrür etmektedir.
Evet, bu mübarek topraklarda zaman dairesel hareket ettiğinden, tarih sık sık tekerrür ediyor. Yaklaşık yüzyıl önce, memleketi dilediği gibi idare eden İttihat ve Terakki Partisi, iktidarı cebren ve hile ile ele geçirmişti. Her ne kadar görünürde Meşrutiyeti yani Demokrasiyi ilan etseler de, İttihatçılar, Anayasayı fiilen askıya almış ve koskoca bir imparatorluğu kendi akılları veçhile idare etmişlerdi. Balkan Savaşları ve I. Birinci Dünya Savaşı’ndaki hatalı tercihlerinden dolayı Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına sebep olmuşlardı. Vatan aşkı ile yola çıkmış olmaları eldeki vahim neticeyi değiştirmemişti.
Osmanlı Devleti’nin kendi kendine yeten bir ülke olmaktan uzaklaşması, beraberinde içeriden ve dışarıdan borçlanmayı getirmiştir
Aşırı borç yükü ve faizlerinin altından kalkamayan Osmanlı Devleti bir müddet sonra moratoryum ilan etmiştir. Yani iflasını açıklamıştır. Neticede alacaklıların talebi ile uluslararası bir komisyon kurularak, Osmanlı Devleti’nin gelirlerinin bir kısmı bu borçlara ayrılmıştır. Kurulan Borçlar Genel İdaresi, adeta devlet içinde bir devlet olmuş ve devletin maliye ve ekonomisini etkisi altına almıştır. Her ne kadar Lozan Antlaşması’nda kaldırılmış olsa bile, Türkiye, 1954 yılına kadar bu borçları ödemeye devam etmiştir.
Teşbihte hata olmaz. Bana göre AKP iktidarının son yıllarındaki Türkiye ile Osmanlı Devleti’nin son yılları arasında ciddi benzerlikler bulunmaktadır. Dolayısı ile bir devletin yıkılış ayak seslerinin geldiğinin uyarısını yapmak her şeyden önce bir vatandaşlık görevi ve aydın sorumluluğudur.


Eğer yabancı sermaye bir taraftan Türkiye’yi terk ederken, diğer taraftan hazine garantili projelere ve devlete borç verebiliyorsa, bunun bir sonraki aşamasının da geleceğini kimse unutmasın.

Osmanlı Devleti’nde de aynen böyle olmuştu çünkü.''
  Şimdi bu kadar alıntıdan sonra yazının  tamamını isteyen aşağıdaki linkten okuyabilir.

http://www.ocakmedya.com/ocak_yazar/2018/01/30/duyun-u-umumiye-ayak-sesleri/




Yorumlar