HİÇ BİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL

iran siyaseti ile ilgili görsel sonucuSiyaset hiç bir zaman söz değildir. Siyasette söz söyleneni gizleme aracıdır.Siyasette  söylenene değil gerçekleşene bakılır.Bunda başarılı olan ülke ve kişiler hızla yükselir,dostlarını sevindirir düşmanlarını üzer. 





  Bu ülkelerden biri  de İran'dır. Dünya'da  politika yapıcı birkaç ülke varsa bunlardan biri de İran'dır.
İran'ın  son yıllarda ülkemizde ulaştığı nüfuz  alanını genişletme çabalarının ulaştığı boyut bir gün bütün çıplaklığı ile ortaya çıktığında  ne demek istediğimiz net olarak anlaşılır.

 Bu girişten sonra Milli gazete yazarlarından sayın M. Seyfettin Erol'un  yazdığı çok dikkat çekici  şu yazısını okumanızı tavsiye ederim.

Fırat’ın Doğusu, “İran’ın Batısı” mı?


İran’ın Ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney›in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti ABD’nin Ortadoğu politikasına sert sözlerle yüklenirken, bilinçli ya da bilinçsiz (belki de bilinçaltının dışa vurumu) olarak ABD›nin Suriye›deki askeri varlığı üzerinden Türkiye-İran ilişkilerini de sıkıntıya sokacak bir cümle kurdu. Cümle aynen şöyle: “ABD ya Fırat’ın doğusundan kendi istekleriyle çıkar ya da biz kovarız.”
Bu cümlede ne var diyebilirsiniz. ABD boyutuyla bir sorun yok, ama işin içine Afrin ve Münbiç sonrası Türkiye’nin uzunca bir süredir açıkladığı Fırat’ın doğusu hedefini de koyduğunuzda işin rengi değişmeye başlıyor. İran, burada sadece ABD’ye bir mesaj vermiyor, Ankara’ya da adeta bir “uyarı” gönderiyor: “Fırat’ın doğusuna sen değil, ben girerim” diyor.
Böylece ABD’yi gönderme adı altında bölgeye İran ve arkasındaki güçler yerleşmiş oluyor. Daha somut ifadeyle, Türkiye’nin güney sınırları ABD sonrası İran’ın nüfuz alanına dönüştürülüyor.
u durum, elbette iki ülke arasındaki “Kasr-ı Şirin Statükosu”nun dinamitlenmesi ile eşdeğer olacaktır. Daha da ötesi, böylesi bir gelişme bizleri bir kez daha ABD-İran ilişkilerindeki “örtülü işbirliği” iddialarına götürecektir.
Bu sözleri, “25 Eylül Referandum Krizi”ni İran’ın Kuzey Irak üzerindeki nüfuzunu arttırma ve bu bağlamda Barzaniler ile yeni ve “derin” bir ilişki geliştirme çabalarıyla alt alta koyduğunuzda, bu tür iddiaların aslında hiç de yersiz olmadığını göreceksinizdir. Zira bu tür açıklamalar, İran’a yönelik iddiaları doğrular nitelikte birer kanıt olarak karşımıza çıkmaktadır.
Daha somut bir ifadeyle, Başdanışman Ali Ekber Velayeti ve İran Devrim Muhafızları (DMO) cenahından yapılan açıklamalar; İran’ın nasıl kriz fırsatçılığı yaptığını ya da krizleri sistematik bir şekilde tırmandırmak suretiyle ne tür kazanımlar elde etmeyi hedeflediğini adeta teyit etmektedir.
Dolayısıyla bu son açıklama ile birlikte karşımıza çıkan tablo şudur: İran, Batı’ya doğru politikasında bir taraftan Akdeniz’e açılırken, diğer taraftan da Türkiye’yi kuşatmaktadır. Tablo bu kadar nettir!
Tablo derken, bunu ben söylemiyorum; özellikle ABD-İran arasındaki o “karmaşık ilişki” ve bunun İran’ın yayılmacılığına hizmeti boyutuyla…
Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani’nin öne çıkarıldığı İran Devrim Muhafızları (DMO)›na bağlı Besic güçlerinin astığı bir posterde yer alan ifadeler, ABD-DMO arasındaki o karmaşık ilişkilerle ilgili iddiaları ve bunun önümüzdeki süreçte Türkiye boyutunu da adeta deşifre ediyor. Posterde yer alan sözler aynen şöyle: “Trump’dan endişeli değiliz. Bush: Bize Irak’ı verdi. Obama: Suriye’yi. Trump: İsrail’i verecek İnşallah.”
Fakat şu ana kadarki gelişmeler Trump’ın Kuzey Irak’ı ve Kuzey Suriye’yi İran’a “çatışma görüntüsü” altında, aşamalı bir şekilde vermeye çalıştığını gösteriyor. İsrail’e yönelik en ufak bir gelişme söz konusu değil.
Bu arada DMO’ya bağlı Besic güçlerinin astığı posterde eksik olan bir ifadeyi de biz ekleyelim: “Bush bize (İran’a) ayrıca Afganistan’ı da verdi.”
Bunu niye yazmamışlar, açıkçası anlayamadım (!)
Diğer taraftan burada “hangi İran” sorusunu akıllara getiren bir başka açıklamayı da eklemeden geçmeyelim. Zira bu açıklama Ayetullah Ali Hamaney’in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti’nin “ABD ya Fırat’ın doğusundan kendi istekleriyle çıkar ya da biz kovarız.” sözlerinin içindeki gizli/dolaylı mesajdan çok daha farklı.
Velayeti’nin açıklamasından bir gün sonra (takip edebildiğim kadarıyla) İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kasımi Ankara’yı rahatlatmayı hedeflediği anlaşılan bir açıklama yapıyor ve aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Türkiye ile ilişkilerimiz önceki yıllara göre daha iyi bir seviyeye geldi. Geçen yıllardaki yanlış anlaşılmalar azaltıldı. Hâlihazırda Türkiye ile çok yakın ilişkilere sahibiz.”
Buradaki kilit ifade hiç kuşkusuz “yanlış anlaşılmalar”. Başdanışman Velayeti’nin bol soru işaretli, endişeye/kuşkuya fazlasıyla yol açan açıklaması sonrası müthiş bir zamanlama ile karşı karşıyayız.
Şöyle ki… İran’ın Ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney›in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti ve DMO sonrası sistemin içindeki bir başka kanat adeta Türkiye’ye bir yanlış anlaşılma olmasın demeye çalışıyor. Eğer durum gerçekten böyle ise hem İran’ın hem de Türkiye-İran ilişkilerinin durumu hiç de kolay değil.
Evet, İran’ı anlamak gerçekten zor! Daha önceki yazılarımdan birinde de belirttiğim gibi, İran’ın gücü (belki de en zayıf yönü) buradan kaynaklanıyor.
Bu arada, tüm bunlar yaşanırken bir Rus uçağı düşürülüyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait bir tank da vuruluyor. Anlaşılan o ki, zemin halen çok kaygan ve “ittifaklar” ilişkisi fazlasıyla kaypak!

Bu yazıyı kaynağından okumak isterseniz aşağıdaki linki tıklayınız.http://www.milligazete.com.tr/makale/1497994/prof-dr-mseyfettin-erol/firatin-dogusu-iranin-batisi-mi

Yorumlar