''Cennete gitmeniz kesin olsa şu an ölümü ister misiniz?'' sorusuna deneklerin %65'i ''HAYIR'' cevabını vermiştir
İlk bölümde kısmı olarak verdiğimiz araştırma sonuçlarına ve araştırmanın tamamına baktığımızda insanların İslam konusunda son derece kırılgan olduklarını görüyoruz. %25 'e varan kısmı neredeyse dinden tamamen kopmuş vaziyette..Diğer kısmı ise inandığı değerlerden derinleme bilgiden yoksun
yüzeysel bir inanca sahip. Bunun en iyi belirtisi ''Cennete gitmeniz kesin olsa şu an ölümü ister misiniz?'' sorusuna deneklerin %65'i ''HAYIR'' cevabını vermesi. Bu basit bir tercih değildir.Cenneti bile reddeden bir inanç seviyesi kopuşa ramak
Aynı araştırmada düzenli ibadet edenlerin oranı % 30' larda görülüyor. Ama dindar yönetici isteyenlerin oranı %50' lerin üzerinde.Esas burada sıkıntı meydana gelmekte.İnsanlar dinle fazla ilgilenmiyor fakat dindar idareci istiyorlar. Bu durum aşağı yukarı bütün İslam aleminde böyle.
Bunu fırsat bilen cingöz siyasiler ise bol dini argümanlar kullanarak yığınları arkalarından sürükleyebiliyor,yapmış olduğu kirli işlerini dini söylemlerle temizleyebiliyorlar. İnsanlar dinin içeriğini bilmedikleri için kolayca kandırılıp yönlendirebiliyorlar. Sonuçta toplum din sosuyla bulandırılmış kendi tağutuna tapar hale gelmiş oluyor. Yapılanların dinin akidesine uyup uymadığı bile sorgulanmıyor. Hatta dinin haram kıldığı uygulamalar bile din adına savunulabiliyor.Zamanla dini söylemi bol ama neredeyse dini ilkelerden yoksun bir yönetim şekline dönüşüyor..Bunun en acı tarafı ise yöneticiden kaynaklanan bütün olumsuzluklar da yine dine ve dindara mal ediliyor,faturayı onlar ödüyor. Geniş halk kitleleri de dini kullanan siyasetçi de kendini sorgulama zahmetine katlanmıyor.
Böyle dönemlerde din adamlarının tavrı çok önemli bir anlam ifade ediyor. Eğer din adamları devletten ve insanlardan farklı olarak olayları dine göre yorumlayıp tavır alırlarsa ki din adamlığının gereği budur, toplumun yanlış gidişattan dönmeleri sağlanabilir.Toplum üzerinde etkili olunmazsa bile bu durumda oluşacak olumsuzluklardan din ve dindarlar sorumlu tutulamaz.İslam dünyasına baktığımızda bütün olumsuzlukların yaşanmasına karşın din adamlarının hiç bir varlık gösteremediklerini görüyoruz. Din adamları kendi anlatımlarını ibadet ve hayır hasenatla sınırmış,
maaşlarınnın bile helal mi haram mı olduğunu sorgulayamamaktadırlar,
Eğer din adamları devletten ve insanlardan farklı olarak olayları dine göre yorumlayıp tavır alırlarsa ki din adamlığının gereği budur, toplumun yanlış gidişattan dönmeleri sağlanabilir.Toplum üzerinde etkili olunmazsa bile, bu durumda oluşacak olumsuzluklardan din ve dindarlar sorumlu tutulamaz.
Halbuki bütün peygamberler dönemin idarecileri ile karşı karşıya gelmişler,adaletin tecellisi için büyük bedeller ödemişler.Yine dinin özünü kavramış gerçek din adamları da aynen peygamberler gibi devrin zalim idarecileri tarafın büyük işkence ve zulümlere maruz kalmışlardır.Din adamlarının esas görevi de budur. Devlette dahil olmak üzere haksızlık zalimlik kimden gelirse gelsin Allah'ın emrettiği şekilde mücadele etmek ,karşı koymaktır.Bu yolda başına gelecekleri peşinen kabul edip öylece yola çıkmaktır. Yoksa üçü beşi düşünüp kudretlilerin önünde boyun eğmek ,ulufe beklemek Allah'a ve dinine yapılmış en büyük ihanettir.Allah bu kimseleri''ahiretini dünya için değişen gafiller '' olarak nitelemektedir.Zaten din adına geçeği söyleyenler kalmadığında dinde bozulmalar başlıyor ,yalan yanlış her şey din olarak kabul ediliyor, insanlarda dinden soğuyorlar. Musevilik ve Hırıstiyanlığın başına gelen tam da budur. Bu durumda Allah ya peygamberleri veya Allah dostları ile insanları uyarıyor, doğru yola gelmelerini istiyor. İnsanlar ise ya tebliği kabul edip kurtuluşa eriyor yada günahları içinde yuvarlanıp gidiyorlar.
Görülen o ki İslamiyet de bir yol ayrımına girmiş bulunuyor.Bütün temel kaynakları sahih ve sağlam olmasına karşın Müslümanların yaşantıları bu kaynaklardan fersah fersah uzaktır. Bu yüzden zamanın en çile çeken ,en savunmasız ve en çok sömürülen toplumları haline gelmişlerdir.Bunda Müslüman yöneticilerin ve din adamlarının affedilemeyecek sorumlulukları vardır. Kötü ve nefsi yönetimleri ile insanları ifsat eden idarecilere karşı din adamları seslerini çıkarmamış, esas vazifelerini yapmamışlardır. İdareciler de onları dünyalığa boğarak ödüllendirmişlerdir. Olan yığınlara olmuştur.
Görülen o ki İslamiyet de bir yol ayrımına girmiş bulunuyor.Bütün temel kaynakları sahih ve sağlam olmasına karşın Müslümanların yaşantıları bu kaynaklardan fersah fersah uzaktır. Bu yüzden Müslümanlar zamanın en çile çeken ,en savunmasız ve en çok sömürülen toplumları haline gelmişlerdir.Bunda Müslüman yöneticilerin ve din adamlarının affedilemeyecek sorumlulukları vardır.
Sonuç olarak Müslümanlar idarecisi ile din adamı ile dindarı ile herkesimden herkesin kendini sorgulaması , Allah'ın kitabına ve peygamberimizin sünnetine sıkıca sarılarılması ,okuyarak incelemesi ,Allah'ın gerçekte insanlardan ne istediğini iyi anlayıp yaşamlarını ona göre uyarlaması gerekir.Şu bilinmelidir ki Allah'ın bütün emir ve yasakları insanların hayrı içindir.Bunu göz önünde bulundurarak ,Kur'ana ve sünnete bütüncül orak bakarsak insanı yanlışa götüren hiç bir akidenin olmadığını net olarak görürüz. İslamı tam anlamadan tam Müslüman olunmaz.Müslümanların sıkıntısı İslamı ilkokul seviyesinde anlamalarıdır. İrfan olmayan yerde İslam olmaz, olmuyor da....
Allah kıyamete kadar dinini koruyacağını vadetmiştir. Bu nimetin kıymetini bilen bilir,bilmeyenden ise Allah alır layık olan kullarına verir. Unutmayın bütün yeryüzü ve içindekiler Allah'a aittir.Almanı da İngilizi de Afrikalısı da Allah'ın kullarıdır. Kimse İslamı kendine mal edemez ,Yahidilerin yaptığı gibi kavmileştiremez. Öyle görülüyor ki İslam coğrafyası bu nimetin kadrini bilemedi İslamiyet kanatlandı başka diyarlara doğru uçmaya başladı. Büyük bedeller ödedikten sonra her şeyi ithal ettiğimiz gibi belki gerçek İslamı da bir gün ithal etmeye başlarız.Durum bunu gösteriyor.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Yorumlar
Yorum Gönder
Değerli fikirlerinizi bizimle paylaşırsanız seviniriz