24 HAZİRAN VE SONRASI


24 Haziran seçimleri

Ülke seçim yorgunu oldu . Bizim kadar demokrasiden uzak olup da  üst üste seçim yapıp duran  başka bir ülke yoktur herhalde. Seçmekten yorulduk. Bu seçimlerin ,referandumların  hiç birisi  ne toplumda huzur oluşturdu ne de ülkenin önünü açtı. Aynı  tas aynı hamam. Kimsenin demokrasi ,eşitlik, adalet gibi bir derdi yok. Herkes kendi krallığının peşinde. Asıl  sıkıntı bu.



 Cumhuriyetten önce de ,sonrasında da kimsenin demokrasi gibi bir derdi olmadı . Cumhuriyeti kuranlar  dahi batı tipi demokrat bir yönetim yerine Ortadoğu tipi baskıcı otoriter yönetimi tercih ettiler. Tercih etmekle kalmadılar ülkenin kodları ile oynayarak yaşanılan durumu demokrasi zanneden bir kitle oluşturdular.
 Solculara bakarsanız Dünya'nın en özgürlükçü en demokrat insanları olduklarını  söylerler. Ama Dünya'daki solculukla zerre kadar ilgileri yoktur.  Sol, egemenlere karşı geniş halk kitlelerinin yanında yer alırken  ,bizdeki sol sırtını devlete dayamış, devletin önceliklerini benimsemiş, sürekli halkla çatışıp duruyor. Devletin kendine misyon kıldığı, toplumu dönüştürme ,değiştirme görevinin gönüllü  uygulayıcı ve savunucuları olmaya devam ediyor. Solculuğun evrensel değerlerine ne kadar uyduğunu sorgulamadan bu güne kadar devlet- toplum çatışmasında hep devletin yanında yer almış olup , solculuktan çok batıdaki aşırı sağcılara daha yakın gözükmektedirler.
   Bizdeki solun   derdi, özgürlük ve demokrası  değildir. Biraz sol, biraz kemalist, biraz da şovenist milliyetçi bir yönetim arzusudur.Bu konuda o kadar katıdırlar ki aralarından azıcık özgürlükçü,dünya  gerçeklerine  uygun  fikirlere sahip çıkanları bir kalemde harcamaktan çekinmezler.Çok katı doğmatik fikirleri olup gerçeklerden uzak fikirleri savunup durmaktadırlar. Solun tüm parametrelerinden sıyrılıp  jakoben laikliğe sıkışıp kalmışlardır.
Eşit paylaşım,herkesin diline ,inancına ,kökenine saygı ve bu farklılıkları sonuna kadar yaşamaları konusunda  zerre kadar gayretleri olmadığı gibi ,topluma sundukları bir projede yok. İşin özü, soldan bu hali ile  millete bir fayda yoktur. Yakın gelecekte de  kendine çeki düzen verme umudu da görülmemektedir


 Toplumda önemli bir kitlesi olan  milliyetçilerin durumu da  üç aşağı beş yukarı  solculardan farklı değil ama  bazı yönleri ile anlaşılabilir. Devletin yanında olduklarını ,devlet ne yaparsa yapsın  sorgulamadan tabi olduklarını gizlemiyorlar. Bu  kendi adlarına bir tutarlılıktır. Fakat böyle bir anlayıştan ne topluma ne de devlete bir fayda gelmez. Bu kitlelerin  devlet yönetimini ele geçiren kurnaz politikacılar tarafından manüpile edilip kullanılması çok kolaydır ve öylede olmaktadır. Yani ülkenin geleceği adına evrensel   değerler üretmek bu kitle için hayaldir.  Hamasi milliyetçi nutuklar fazlası ile mutlu etmektedir. İktidar olma gibi bir niyetleri yoktur. Kurgulandıkları gibi karanlık dönemlerin baş rol oyuncularıdır. Bakınız bütün darbelerde bu kitlenin nasıl rol oynadığına .Yine sözün özü  milliyetçilerden de bu millete fayda gelmez . Ne ekonomi de ne siyasette ne de entellektüel alanda yetişmiş kalibre elemanları yoktur. Dün  Süleyman Demirel'in,Ecevit'in bu gün de Erdoğan'ın gölgesinde kendilerine verilen rolü oynamaktan hiç de rahatsız değillerdir.

Toplumun kahir ekseriyetini oluşturan muhafazakar kesime gelince durum daha da vahim.. Yıllarca  devletin  baskıcı tutumlarına maruz kaldılar ,en doğal haklarını bile kullanmakta zorlandılar. Maskeli bir asimilasyona tabi tutuldular. Cumhuriyet tarihi boyunca rejim için tehlike görülüp hep dışlandılar.  Defalarca devlet tarafından tokatlanmalarına rağmen teröre ve fanatizme meyletmediler ,hep mazlum konumunda kaldılar. Fakat  devran dönüp  de  kıyısından köşesinden iktidar olunca , neyi kötüledilerse ,neyi eleştirdilerse hepsini pervasızca yapmaya başladılar. Yıllarca cumhuriyetin tek parti dönemini ve uygulamalarını eleştirip durdular. Geldikleri nokta  tek parti tek adam . O kadar ileri gittiler ki kullanmadıkları, harcamadıkları kişi ve kurum kalmadı. Din ve içeriğini hoyratça kullanıp toplumun gözünde dejenere ettiler.İnsanların dine ve dindara olan bakışı  değişti. Bu dönemde dine aykırı öyle işler yapıldı ki telafisi uzun yıllar boyunca ancak giderilebilir.
Devleti yönetme tarzında da seleflerinden farklı davranmadılar. Lüks,  israf, popilizim ,günü kurtarma , konjoktüre göre davranma gibi fevri ne kadar davranış varsa çekinmeden kullandılar. Yıllar boyu maruz kaldıkları haksızlıkların kat kat fazlasını kitlelere uygulamaktan çekinmediler. Dünyaları ve ahiretleri adına ne utanç verici bir durum. Kasa ,masa ,nisa  büyüsüne öyle kapıldılar ki bu uğurda  yapmadıkları hiç bir şey kalmadı. Dünya'yı o kadar sevdiler ki ahireti hepten unuttular.Üç günlük Dünya karşılığı ahiretlerini sattılar. Din adalettir ,güzel ahlaktır. Geri kalan her şey tamamlayıcı unsurdur. Ahlakı ve adaleti olmayan dinden bahsedemez.Günümüz muhafazakarları her ikisinden de  sınıfta kaldılar.Bu halleri ile toplumu en çok hayal kırıklığına uğratan ,en çok aldatan kesim oldular .
 Hz Ömer diye diye geldiler gerçekte ne olduklarını ise yaptıkları ortaya koydu.


 Kürtlerin  durumuna gelince orada da bir çıkmaz var. İslama göre her zümrenin doğuştan gelen haklarını kullanması en tabii bir durumdur. Bunu engellemek ise zulümdür. Fakat Kürtler tabii haklarını isterken terör belasına tutulmuşlar, haklı iken haksız duruma düşmüşlerdir. Pkk gibi insan katletmekten çekinmeyen mahiyeti ve ilişkileri karışık olan bir örgütle, haklı ve meşru isteklerini ayrıştırarak demokratik planda kalmayı becerememişlerdir. Hem kendilerine hem de topluma büyük acılar yaşanmasına neden olmuşlardır. Tabi bu konuda devlet içindeki, karanlık yapıların  illegal  faaliyetlerini de unutmamak lazım. Kürtleri terör çemberi içinde tutmak için ellerinden ne gelirse yapmışlardır ve yapmaya da devam etmektedirler. Kısacası Kürtler bu terör örgütü ile aralarındaki bağı kopartmadıkça zor da olsa demokratik çerçevede kalmadıkça kendilerine ve topluma olumlu katkıları olmayacak ,tam aksine despotik yapıların elini güçlendireceklerdir.
Alevilere gelince aynı şaşırtıcı garip durum onlarda da gözükmekte. Dikkatli incelenirse Alevilerin de bazı haklardan mahrum oldukları görülür. Herkese ve her inanca eşit mesafede olması gereken devletin Alevilerin bazı haklarına karşı oldukça ketum davranmakta olduğu görülür. Fakat  işin ilginç tarafı Alevilerin de hak arama konusunda tutarsızlık içinde oldukları görülmektedir. Ne zaman ki devlet sivil insiyatiflerin eline geçmişse  Alevilerin hak arama talepleri zirve yapmakta ,fakat ülke derin yapıların , gizli- açık vesayetlerin eline geçtiğinde ise garip bir ölüm sessizliğine bürünmekte  adete hiç yoklarmış gibi ortadan kaybolup gitmektedirler. Bu gün devlet ağır bir otoriterleşme eğiliminde olmasına rağmen , Aleviler bırakın protesto etmeyi çıkıp da herhangi bir görüş dahi belirtmiyorlar,derin bir sessizlik  içinde olup bitenleri izliyorlar.  Bu  durum Alevilerin de  salt hak arama taleplerinin doğal süreç içinde olmadığını bir takım dürtülerle harekete geçtiğini gösteriyor.

 aklımız erdiğince dilimiz döndüğünce   anlatmaya çalıştığımız gibi durum budur. Memleketin   neresinden bakarsanız  bakın demokrasi adına  ümit ışığı yoktur. Herkes kendi mahallesinin derdine düşmüş evrensel değerlerden ,haktan ,hukuktan ,eşitlik ve adaletten haberi yoktur, böyle bir isteği de yoktur. Sanki görünmez bir elin büyüsüne kapılmış vaziyette oradan  oraya savrulup durmaktadır. Son yıllarda yaşanan korkunç hak ihlalleri bile özgürlük ve demokrası yanlısı bir tutum ortaya çıkaramamıştır. İster sağdan ,ister soldan ,isterse muhafazakar kesimden olsun gerçekten demokrat olan kimseler susturulmuş ,nerede jakoben tipler varsa vizyona sürülmüştür.Bu gidiş hiç hayra alamet değildir. Dünya'nın  her yerinde despot rejimlerin sonu hiç hayırlı olmamıştır.Zaman geçirmeden toplumun her kesimi aklını başına almalı evrensel değerler etrafında birleşmeli ,herkesin özgür ve mutlu olduğu bir ülke inşaa etmelidir.
Unutmayalım ki bir uzvumuzdaki rahatsızlık bütün bedeni harap eder,tedavi edilmezse yok eder.
 Ülkemizin her tarafı huzursuzluk içindedir . Derhal, hak ve hukuk çerçevesinde tamirat ve tadilat yapılmalıdır . Yoksa bütün ülke harap olup gidecektir.
Bütün bunlardan sonra;
Sizce 24 Haziran huzur getirir mi?
Sorunları çözer mi?
 Biz bu halde iken  on tane daha seçim yapsak durum değişmeyecektir. Çünkü biz insanlıkta ,eşitlikte ve adalette samimi değiliz.Birbirimizin kurdu olmuş ,yok etme derdindeyiz.Ne gerçek dostumuzu ne de  düşmanımızı tanıyamamakta, dümensiz gemi gibi meçhule doğru akıp gitmekteyiz.
Allah sonumuzu hayr eylesin.

Yorumlar