KARAR VERMEDE ACELE ETMEYİN

Lao Tzu ''Karar Vermede Acele Etmeyin''

Günümüzde ne olup bittiğini anlayamayanlar,anlamlandıramayanlar şu menkıbeyi dikkatlice okusunlar.
Şunu bilelim ki olan olduğu gibidir.Ne gereğinden fazla büyütmek ,ne de ,gereğinden  fazla önemsiz görmemek lazım. Olanı olduğu gibi kabul edip ne getirip ne götüreceğini zamana ve zamanın yaratıcısına bırakmak  gerek.
Bizim hayır gördüğümüz şer olabilir, şer gördüğümüz ise hayır olabilir.
Tam bir teslimiyet içinde Yaradana sığınıp üzerimize düşen kulluk görevini eksiksiz olarak yerine getirmeye çalışmalıyız.




Herkesin bildiği meşhur bir çin masaldır. 
Çinli düşünür Lao Tzu sıkça öğrencilerine anlatırmış. 
Seçimler sonrası bu masalı hatırladım.  

Köyün birinde yaşlı ve bilge bir adam varmış. Çok fakirmiş ama dillere destan beyaz bir atı varmış. Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni zavallı ihtiyar, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın!” demişler.
Yaşlı bilge: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyara gelip özür dilemişler. “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”
Yaşlı bilge “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bir sayfayı okuyarak tüm kitap hakkında nasıl yorum yapabilir, yargıda bulunabiliriz?”
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “Bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmiş. “Gene haklı olduğun ispatlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah bilir, sadece Allah bilir.”
 Geleceği yalnız Allah bilir,insan sadece  nefsine hoş gelen şeyleri acele ister.
Allah doğru olanların ve onun rızsı için çalışanların yar ve yardımcısı olsun.


Yorumlar