ÜLKEYİ ÜST AKIL YÖNETİYOR

Ülkeyi üst akıl yönetiyor

'Türkiye'yi ne Erdoğan ne Bahçeli yönetiyor; daha güçlü ve daha derin bir akıl yönetiyor'

Gazete Duvar’dan Özlem Akarsu Çelik’e konuşan Özgür Özel, Erdoğan ve Bahçeli’nin kurduğu ‘Cumhur İttifikı’na ilişkin düşüncelerini açıkladı.

CHP’nin Meclis Grup Başkanvekili Özgür Özel: "Birinin millet tanımıyla diğerinin ümmet tanımı birbiriyle çelişmesine rağmen bunları aynı potada eritmeye çalışan ve tabanlarını da buna zorlayan, bunu ellerindeki büyük propaganda makinesiyle yapan bu akılda bir başka güç var. Bir yerden birileri düğmeye basıyor. Devlet Bahçeli, kritik kavşaklarda kritik kararlar vermiştir, U dönüşleri yapmıştır ama Türkiye siyasetini ne Bahçeli ne de Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor; onların içinde aktör oldukları ancak senaryosu bir başka yerden yazılan daha derin ve daha güçlü bir akıl yönetiyor."

Türkiye'yi başka bir güç yönetiyor
Eski Genel Kurmay Başkanı olan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a, Meclis’te, bütçe görüşmeleri sırasında yönelttiğiniz eleştiriye Cumhurbaşkanı Erdoğan hakaret ifadeleriyle tepki gösterdi ve konunun yargıya taşınması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Akar, hakkınızda suç duyurusunda bulundu, tazminat davası açtı. AK Parti askeri vesayeti bitirme iddiasını en fazla dile getiren partiydi ve bugün gelinen noktada kimilerine göre asker, hiç olmadığı kadar güçlü ve siyasete müdahil. Bu görüşe katılıyor musunuz? Bu çerçevede, Erdoğan’ın Muharrem İnce’yi eleştirdiği konuşmasını alkışlayan 2’nci Ordu Komutanı Org. Metin Temel’in görevden alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Apolet sökme tartışmasında Erdoğan, Temel için “Çok yakın bir hukukumuz var” demişti. Erdoğan’a bu kadar yakın bir komutanın görevden alınmasının arkasında nasıl bir kavga olabilir?
‘CİDDİ BİR ODAĞIN, TÜRKİYE SİYASETİ ÜZERİNDE BİR VESAYET KURDUĞUNA İNANIYORUM’
Adına askeri vesayet demek doğru değil ama içinde bazı eski ve mevcut asker kişilerin de olduğu, farklı siyasi partilerden siyasi aktörlerin de bulunduğu, belki hiç tanımadığımız aktörlerin olduğu çok ciddi bir vesayet odağının varlığına ve bunun partiler üstü bir şekilde, hatta birden çok partiyi kontrol eder bir şekilde Türkiye siyaseti üzerinde bir vesayet kurduğuna ben şahsen inanıyorum. Bunun içerisinde bugün AK Parti’de bakan olanlar, AK Parti’de çok üst düzeyde bürokrat olanlar, bir başka muhalefet partisinin genel başkanları, bazı yöneticileri ve iktidar partisindeki bir takım güçlü figürler de var.
Bugün Türkiye’de siyasete yön veren en güçlü beş, altı kişi kimdir diye baktığınızda bunların her birinin belli olaylar karşısında bir merkezden tek sesle, tek cümleyle, bazen iki liderin sanki aynı prompter’i okuyormuşcasına konuştuğunu görüyoruz. Oysa siyaset böyle bir şey değildir. Siyaset çok sesli, çok renkli bazen çelişkili bazen tartışmalı bir alandır. Demokrasilerde birileri bir düğmeye basmış diye hissiyatınız olmaz. Demokrasilerde düğme sesi, buton sesi olmaz. Demokrasilerde değişim hızlı da olabilir, yavaş da olabilir ama kendi dinamikleri içerisinde olur. Türkiye’de bugün birinin bir düğmeye bastığını ve o düğmenin sesini duyuyorsunuz. Bunu AKP ile MHP 15 Temmuz darbesi olarak gerekçelendiriyorlar. AKP ile MHP’nin liderleri birbirlerine en ağır hakaretleri ediyorlardı. Sonra birden aynı şeyleri konuşmaya başladılar. Devlet Bahçeli milli birlik, milli beraberlik, milli beka sorunu olarak görüp bir anda Recep Tayyip Erdoğan’la aynı çizgiye geldiğini savunuyor.
O mu Erdoğan’la aynı çizgiye geldi, Erdoğan mı Bahçeli’yle aynı çizgiye geldi?
Tayyip Erdoğan yüzde 51’i, MHP’nin aday göstermemesiyle aldı. Yoksa bırakın ilk turu ikinci turda da bu seçimi kazanması mümkün değildi. MHP’nin bakanlık talebi olabilir ama yok. Meclis başkanlığı talebi olabilir ama yok. MHP milletvekilleri diyor ki, “tayin işimiz, terfi işimiz olmuyor. Bu nasıl ittifak kardeşim!” diyor. Görünüşte hiçbir karşılık almaksızın verilmiş kayıtsız şartsız bir destek var. Bir muhalefet partisi düşünün ki Cumhurbaşkanı adayı çıkarmıyor, üç büyükşehirde belediye başkanı adayı çıkarmıyor, 60’dan fazla şehirde belediye başkanı adayı çıkarmıyor.
‘BİRİSİ DÜĞMEYE 15 TEMMUZ’DAN ÇOK DAHA ÖNCE BASTI’
MHP’nin hem muhalefet hem de iktidar ortağı olması siyasetin doğasına aykırı bir durum.
Aykırı… Bahçeli, Erdoğan’a, “Memleketin bütün deterjanlarını Haliç’e döksem, seni ve bütün AK Partilileri üç kez yıkasam arınmazsınız” diyordu. “Türkiye’de herkes Cumhurbaşkanı olabilir, bir tek sen olmazsın” diyordu. O noktadan, benim Cumhurbaşkanı adayım sensin noktasına nasıl geldin deyince Devlet Bahçeli, “15 Temmuz” diyor. Ben 9 Mart 2016 tarihinde bir basın toplantısı yaptım ve “MHP, AKP’ye selektör yapıyor” dedim. Ben bunu söyleyince en ağır hakaretleri sıraladı. “Fiili durum Anayasa’ya uydurulmalıdır, Recep Tayyip Erdoğan Anayasa’ya uymuyorsa biz Anayasa’yı ona uyduralım, Adalet ve Kalkınma Partisi kendi teklifini getirmelidir, Meclis’ten geçirmelidir, gerekirse halkoyuna gitmelidir” gibi sözlerinden sonra benim “Bunlar işi pişirmiş, Devlet Bahçeli Saraya doğru kayıyor” sözlerimize itiraz ettiler. Biz bunu, “Saraya kayış, koltuk değneği olma” meselesini darbeden aylar önce basının önünde söyledik. Bunu iddia edenler alçaktır, namussuzdur diye bizi suçladılar. Oysa daha darbeye beş ay vardı ve biz Devlet Bahçeli’nin söylediklerinin satır aralarını okuyabiliyorduk. Bunun sonunda bir süreç başladı ve sürecin sonunda 15 Temmuz geldi. Tayyip Erdoğan da Devlet Bahçeli de 15 Temmuz’u araçsallaştırdı; biri 20 Temmuz OHAL darbesini yaptı, diğeri hem OHAL darbesine destek verdi hem de kendi tarihi U dönüşünü bununla gerekçelendirdi. Birisi bir düğmeye bastı ama o düğmeye 15 Temmuz’dan çok daha önceki bir tarihte basıldı.
‘HEPSİNİ BİRDEN YÖNETEN BİR BAŞKA DİNAMİK, BİR BAŞKA MEKANİZMA VAR’
Her kritik siyasi dönemeçte Devlet Bahçeli’nin başrolü konuşulur. Bir süredir siyasetin belirleyicisinin Devlet Bahçeli olduğu yorumu yapılıyor. Buna katılıyor musunuz?
Ben ne siyasetin belirleyicisinin Devlet Bahçeli olduğuna inanıyorum ne de Bahçeli’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın veya Erdoğan’ın Bahçeli’nin güdümüne girdiğine inanıyorum. Bir başka mekanizma, bir başka dinamik var, hepsini birden yönetiyor. Bir başka mekanizma devreye giriyor ve birbirine en ağır hakaret edenleri birbirine dost, ahbap yapabiliyor. Son olarak “Andımız” polemiğinde de görülen, birbirine taban tabana zıt iki hareket var, bakış açılarıyla, geçmiş pratikleriyle ve Kürt meselesine yaklaşımlarıyla… Birinin millet tanımıyla diğerinin ümmet tanımı birbiriyle çelişmesine rağmen bunları aynı potada eritmeye çalışan ve tabanlarını da buna zorlayan, bunu ellerindeki büyük propaganda makinesiyle yapan bu akılda bir başka güç var. Bir yerden birileri düğmeye basıyor. Devlet Bahçeli, kritik kavşaklarda kritik kararlar vermiştir, U dönüşleri yapmıştır ama Türkiye siyasetini ne Bahçeli ne de Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor; onların içinde aktör oldukları ancak senaryosu bir başka yerden yazılan daha derin ve daha güçlü bir akıl yönetiyor.
“BİR AYAĞI DIŞARIDA BİR AYAĞI İÇERİDE BİR YAPI”

Bir ayağı içeride bir ayağı dışarıda bir yapıdan bahsediyorum. Dünyanın farklı süper güçlerinin Türkiye üzerinde bir anlamda uzlaşısı var ama burada Türkiye’nin menfaatinin olduğunu hiç düşünmüyorum. Maalesef toplumun bazı kesimlerinde şöyle bir derin devlet kutsaması var, “Bir derin devlet var ve Türkiye’nin menfaatlerini o derin devlet koruyordur”. Hukukun olmadığı, kişilerin can ve mal güvenliğinin olmadığı, birilerinin devlet adına suç işlediği, birilerine şantaj yapıldığı, birilerinin tehdit edildiği hiçbir devlet uygulaması, adına ne denirse densin meşru değildir ve ülkeye fayda sağlamaz. Bu ülke derin devletten hiçbir zaman fayda görmedi bundan sonra da görmeyecek. Bazıları da diyor ki, “Bu kadar akılsızca işleri derin devlet yapıyor olamaz”. Derin devlet güzellemesiyle olmaz bu iş.
Hep şu konuşuluyordu, “Bu ülkeye sağcı-solcu kavgası yaptırıldı; Alevi-Sünni ayrılığı kaşındı; Türk-Kürt ayrılığı kaşındı”… Şu anda hepsi birden kaşınıyor. “Evde oturan yüzde elli ve sokağa çıkarsa katledilecek yüzde elli var”. “Gezi’de sokağa çıkanlar-evde zor tutulanlar”… “Bir daha çıkarsanız sizle çatıştırılacaklar” gibi toplum iki kutuplu bir şekilde yapılandırılıyor. Bu aklın özelliği şu, toplumdaki bir farklılığı önce buluyor, onu belirginleştiriyor, iyice ayrıştırıp kutuplaştırıyor, öbür kutbu şeytanlaştırıyor ve kendi arkasını kalabalıklaştırıyor.
TOPLUM, KALICI BİR AYRILIĞA SÜRÜKLENMEYE ÇALIŞILIYOR’
Şu anda toplum, daha önceki sağ-sol meselesinden, katliama varan Alevi-Sünni çatışmalarının tetiklenmeye çalışıldığı süreçten çok daha derinlere müdahale eden ve çok daha kalıcı bir ayrılığa doğru sürüklenmeye çalışılıyor. Türkiye toplumu, 12 Eylül 1980’le sonlanan o travmadan, “kardeşi kardeşe kırdırdılar” diyerek çıktı. Gladyo’nun aynı silahla sabah birini, öğleden sonra bir başkasını vurduğunu deneyimleyerek çıktı. Şimdi o deneyimleri hatırlama zamanı.
Bahçeli sadece Tayyip Erdoğan’ı değil tüm AK Partilileri Haliç’te yıkamaktan bahsediyordu. Biz sadece AK Parti’nin yöneticilerine ve bu kötücül aklı yönetenlere laf söylüyoruz. Biz Hulusi Akar’a, Süleyman Soylu’ya, Berat Albayrak’a, Tayyip Erdoğan’a, Devlet Bahçeli’ye laf söylüyoruz. Bunun dışında AK Parti’nin MHP’nin tabanına, kitlesine laf söylemiyoruz. Bu kötücül akla karşı bizim ümidimiz bizim yüzde ellimiz değil. Biz diğer yüzde ellinin de bu kötücül aklın bizi nereye sürüklediğini bir şekilde fark etmekte olduğunu veya fark edeceğini ümit ederek siyaset yapıyoruz.

******************************************************************************************************
Daha uzun bir söyleşi  ama biz özetlemeye çalıştık. Sözün özünü yakalamaya çalıştık. Bence sözün  özü '' Ülkeyi ucu dışarıda olan görünmeyen bir güç yönetiyor.'' Bu söyleşinin özeti bu. Özgür Bey 'i kutlamak azım, ama hem geç kalmış hem de  fotoğrafı net olarak ortaya koyamaması açısından büyük eksiklikleri olan bir açıklama.
Sayın  Özel'in söylediklerinden daha fazlasını bildiğini düşünüyorum. Ama daha fazlasını söyleyecek gücünün olmadığını da biliyorum.
Moda deyimle ''üst akıl'' ilk önce CHP içinde kök salmış ,onu evrensel sol değerlerinin  dışına çıkarıp militarist devlet anlayışının  bekçisi haline getirmiştir.
Keşke CHP  evrensel  sosyal demokrat çizgiye sıkı sıkı bağlı kalsa idi .Maalesef kolayı seçti ve halkın değil devletin bekçisi haline geldi.
Bu gün CHP' nin sıkıntısı  sırtını dayadığı derin yapıların  yeni  yoldaş bulması ile kapı önünde kalmasıdır. Şimdiye kadar geliştirdiği bütün  refleksleri sıfırlandı,ne yapacağını şaşırdı.
Aslında bu  sıkışma bir fırsatta olabilir. Yeniden  evrensel  sosyal demokrasiyi keşfetmesine  neden olabilir. Halkın yanında , halkın değerleri ile barışık ,devletin yapacağı hukuksuzluklara karşı  halkın yanında olabilir. Bu ülkede demokrasinin gelişmesi için de bir şans olabilir.
Bu üst akıl sadece   AKP ve MHP 'nin içine  sirayet etmiş vaziyette değil ,CHP nin de içinde olduğu bütün siyasi partilerin,  STK ların ,askerin, tarikat ve cemeatlerin de dahil olduğu  toplumun tüm kesimlerinin içine  kök salmış tutunmuştur.
Toplumun  kahir ekseriyeti bu ''üst akıla'' çeşitli gerekçelerle hizmet etme  konumuna getirilmiş ,adeta toplum şuuru dumura uğratılmıştır.
Korkarım ki bu ''üst akıl '' ülkeyi paramparça edecektir. O zaman   toplum gözünü açar mı bilmem ama çok ağır bedeller ödeyeceği kesindir.



Yorumlar