VENEZUELA NİÇİN BATTI?

Venezuela  bu hale nasıl geldi ?

Venezuela  bu günlere nasıl gelmiş ?

 Hangi uygulamalar  ülkeyi bu günlere getirmiş ?

 Ülke kaynakları zengin olsa bile kötü yönetimlerin ülkeleri nasıl perişan ettiğini net olarak ortaya koyan bir yazı .

Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur derler.
Okuyup bakalım durup dururken mi olmuş her şey?
Mahfi Eğilmez'in güzel bir yazısı

Venezuela Niçin Battı?


Venezuela
Venezuela, Güney Amerika kıtasının kuzey kısmında yer alan, Karayip Denizi ve Atlas Okyanusuna
 kıyıları olan, 916.445 km2 yüzölçüme ve 31 milyonun üzerinde nüfusa sahip bir ülke. Maracaibo Gölü
 kıyısındaki tahta evlerin oluşturduğu görünümü Venedik’e benzeten İtalyan denizci Amerigo
 Vespucci, bölgeyi İtalyanca’da ‘Küçük Venedik’ anlamına gelen Veneziola olarak adlandırmış[i].
 Veneziola adı zamanla İspanyolca’da Venezuela'ya dönüşmüş.

İspanyollar, 1522’de başlayarak Venezuela’yı sömürge haline getirmiş. 1811’de Francisco de Miranda
 önderliğinde bağımsızlık mücadelesi başlamışsa da bunun başarıya ulaşması ancak 1821’de Simon
 Bolivar’ın önderliğinde mümkün olabilmiş. 1821 yılında, Venezuela, Kolombiya, Ekvator ve
 Panama ile birlikte Büyük Kolombiya Cumhuriyeti adı altında birleşik, bağımsız bir devlet kurmuşlar.
1830 yılında Venezuela bu birlikten çıkarak ayrı bir devlet konumuna geçmiş. Bolivar’a duyulan büyük
saygı dolayısıyla ülkenin resmi adı Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti olmuş. 

Venezuela Ekonomisi
2000 yılında 118 milyar Dolar GSYH’ya ve 4.824 Dolar kişi başına gelire sahip olan Venezuela 2010
 yılında GSYH’sını 294 milyar Dolara, kişi başına gelirini de 10.317 Dolara yükseltmeyi başarmış.
Sonraki yıllarda ciddi bir ivme kaybı yaşamaya başlamış. 2016 yılında GSYH ve kişi başına gelir 2010
 yılının gerisine düşmüş.

Venezuela dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip ülkesi konumunda bulunuyor. 2016 sonu
 itibariyle dünyada varlığı kanıtlanmış ham petrol rezervi 1,7 trilyon varil olarak hesaplanıyor. Bunun
 yüzde 17,6’sı (yani 301 milyar varillik) bölümü Venezuela’da bulunuyor (İkinci Suudi Arabistan’da
266,5 ve üçüncü Kanada’da 171,5 milyar varil ham petrol rezervi bulunuyor.

Bu zengin ham petrol rezervine karşın ekonominin nereden nereye geldiğini görebilmek için
 makroekonomik göstergelerine bir bakalım (Kaynak: IMF, WEO Database, April,2017.)

2000
2010
2013
2014
2015
2016
GSYH (Cari fiyatlarla, milyar USD)
118
294
228
215
260
287
Nüfus (Milyon)
24,4
28,5
29,8
30,2
30,6
31,0
Kişi Başına Gelir (USD)
4.824
10.317
7.655
7.128
8.494
9.258
Büyüme (%)
3,7
-1,5
1,3
-3,9
-6,2
-18,0
Toplam Yatırımlar / GSYH (%)
24,2
22,0
27,3
24,8
42,2
9,0
Toplam Tasarruflar / GSYH (%)
34,5
31,6
19,0
9,1
31,8
6,6
Enflasyon (%)
13,4
27,2
56,2
68,5
180,9
274,4
İhracat Artışı (%)
5,8
-12,9
-6,2
-4,7
-0,9
-9,7
İthalat Artışı (%)
12,4
-2,9
-9,7
-18,5
-23,1
-41,8
İşsizlik Oranı (%)
14,0
8,5
7,5
6,7
7,4
21,2
Bütçe Dengesi / GSYH (%)
4,5
-10,4
-14,3
-16,8
-17,6
-14,6
Cari Denge / GSYH (%)
10,1
1,9
2,0
1,7
-7,8
-2,4

2000 – 2010 arasında GSYH ve kişi başına gelir hızla artarken bütçe dengesi ve cari denge fazla
verirken ciddi biçimde açık vermeye dönüşmüş. 2010’da ekonomi yüzde 31,6 oranında yüksek bir
tasarruf oranına ve yüzde 22 gibi ılımlı bir yatırım oranına sahipmiş. 2016’da tasarrufların
 GSYH’ya oranı yüzde 6,6’ya yatırımların GSYH’ya oranı da yüzde 9,0’a düşmüş.  

Bu tablo, bize ilk bakışta petrol geliri yüksekken har vurup harman savurmuş bir ülke görünümü veriyor.

Acaba gerçekten öyle mi? Ya da belki daha doğru bir soru: Acaba her şey göründüğü gibi mi? Bu
 sorunun iki farklı yanıtı var. İlki Venezuela’nın popülizm ve Hollanda hastalığı nedeniyle bu duruma
 düştüğü, ikincisi ABD’nin Venezuela’yı bu duruma düşürdüğü görüşüne dayanıyor. Bir de üçüncü
 yaklaşım olabilir diye düşünüyorum ama önce bu iki görüşü ele alalım.

Birinci Görüş: Popülizm ve Hollanda Hastalığı Venezuela’yı Batırdı
Hugo Chavez, 1998 yılında yapılan seçimde yüzde 56 oranında oy alarak Venezuela Devlet
Başkanı seçildi. Başlangıçta herkesin desteğini alan politikalar uyguladı. Adına Bolivar Misyonu
denilen bu programla fakirlere geniş çaplı yardımlar yapıldı.

2002 yılında bir darbe girişimiyle iktidardan indirildiyse de 2 gün sonra tekrar başkanlığa geri
dönmeyi başardı. İlerleyen yıllarda ekonomik faaliyetlerin ağırlığına sahip şirketleri Chavez’in adamları
 ele geçirmeye başladı. Ulusal Kalkınma Fonu - Fonden adında, tümüyle Chavez’in talimatlarıyla
 işleyen, parlamentonun onayının dışında ve denetimden uzak bir bütçe dışı fon kuruldu. Fonden,
 ülkenin petrolden gelen milyarlarca dolarlık gelirini sorgusuz, sualsiz, denetimden uzak bir şekilde
çeşitli yatırım harcamalarına yönlendirdi. 2012 yılına gelindiğinde Fonden, kamu harcamalarının
 yarısını yapar hale gelmişti. 2005 – 2012 yılları arasında 100 milyar Dolar dolayında para
tamamlanamayan inşaatlara harcanmış bulunuyordu. Chavez bu fondan kendisini destekleyenlere
para
 dağıtıyordu. Muhalefet Fonden’e Chavez’in Rüşvet Fonu adını takmıştı. Fonden kanalıyla bir
yandan da ülkenin yoksul bölgelerine pek çok hastane, okul yapılıyordu.  

Chavez, çeşitli defalar referandumlar yoluyla Anayasa değişiklikleri yaptı. 2004 yılında Venezuela’da
 kuvvetler ayrılığı fiilen ortadan kalktı. Son aşamada yüksek yargı da Chavez’in denetimine geçtikten
sonra yargı bağımsızlığı tümüyle ortadan kalkmış oldu. Yargıçlar hükümete sormadan karar almamaya
 başladılar.

Ülke giderek petrol gelirine dayalı bir ekonomiye dönüştü. Pek çok alanda üretim durdu, yerine ithalat
 geçti. Petrol ihracatından elde edilen gelirle her şey ithal edilir oldu. Ülkenin üreticileri ithalatçılığa
başladı. Petrol fiyatı 100 USD/Varil dolayında iken sorunlar fazla gün yüzüne çıkmıyordu. Petrol
 fiyatlarının yükseliği Venezuela Bolivar’ının aşırı değerli olmasına yol açmış bu da ülkenin üretim
 yerine ithalata dayalı bir ekonomi haline gelmesine yol açmıştı.  Venezuela, Bolivar’ın değerlen-
mesinin de etkisiyle Hollanda hastalığı denilen ekonomik hastalığa yakalandı[ii].

Chavez’in ölümünden sonra işbaşına geçen Maduro döneminde işler iyice karışmaya başladı. Petrol
 fiyatları 100 USD/Varil düzeyinden 30 USD/Varil düzeyine gerileyince sistem iflas aşamasına geldi.
Venezuela artık petrol ihracatından yeterli gelir elde edemiyor, ithalatı da yeteri düzeyde yapamıyordu.
Gerekli malların üretimi de yapılmadığı için fiyatlar artmaya başladı. Maduro, popülist politikaları
değiştirip önlem alacak yerde bu politikaları iyice öne çıkardı ve tavan fiyat uygulamasına
başvurdu. Bu durumda mallar raflardan çekildi ve karaborsa başladı.

Ülkenin içinde bulunduğu siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntıları gündeme getiren muhalefet
 liderleri değişik suçlamalarla tutuklandı. Medya sansüre tabi tutuldu ve eleştiri yapamaz duruma
 geldi. Bir süre sonra medyanın büyük bölümü el değiştirerek hükümet yanlısı ellere devredildi.,
 Birçok olayın yayınlanması yasaklandı. Maduro, yönetime karşı ekonomik savaş başlatıldığını öne
sürerek tepkileri karşı devrim girişimi olarak nitelendirip cezalandırma yoluna gitti.  

İkinci Görüş: Venezuela’yı ABD Batırdı
Chavez, 1998 yılındaki seçimleri kazanıp başkan seçildikten sonra ABD ile Venezuela ilişkileri yavaş
yavaş bozulmaya başladı. Bunda Chavez’in özellikle petrol ve diğer alanlarda ülkede faaliyette
 bulunan yabancı şirketlerin ödediği payları, vergileri artırması ve Küba’ya verdiği destek etkili oldu.
 Chavez, bu yolla sağladığı ek gelirlerle bir yandan fakirlere yönelik yardım programlarına girişirken
 bir
 yandan da sağlık, eğitim alanlarında yatırımlar yaparak halkın sempatisini toplamaya başladı.

11 Nisan 2002’de silahlı kuvvetler komuta kademesi Başkanlık Sarayına gelerek Chavez’in istifasını istediler.
 İddiaya göre Chavez istifa etmeyi kabul etti ve Orchila Adası’na götürüldü. Pedro Carmona, başa geçti ve
 1999 Anayasası’nı askıya aldığını açıkladı. Carmona’nın kurduğu ‘Demokratik Birlik’ hükümetine, ABD
 (Bush) yönetimi ve İspanya desteklerini açıkladı. Bu hızlı destek nedeniyle darbeyi ABD yönetiminin 
planladığı iddiaları ortaya atıldı. ABD yönetimi, darbeyi desteklediğini resmen reddetmekle birlikte darbeden
 birkaç hafta önce darbe planlayıcılarıyla görüşmelerde bulunduğunu kabul etti. 13 Nisan günü Chavez 
yanlısı 100 bin kişi Devlet Başkanlığı Konutu’nun önünde toplanıp darbeyi protesto etti ve silahlı kuvvetlerde
 Chavez yanlısı subaylar da Carmona’nın emirlerini dinlememeye başladı. Sonuçta Carmona başkanlıktan
 çekilmek zorunda kaldı ve 14 Nisan günü Chavez yeniden başkanlık koltuğuna oturdu.

Bu olaydan sonra Venezuela – ABD ilişkileri bir daha sağlıklı bir zemine oturtulamadı. 2009 yılında
 Chavez’in Rusya’da bir üniversitede yaptığı konuşmada ABD için kullandığı sözler gerilimi en üst
 düzeye çıkardı: “Bütün tarih boyunca ABD İmparatorluğundan daha terörist bir devlet görülmemiştir.
 Yankee İmparatorluğu çökecektir ve bu çöküş bu yüzyıl içinde olacaktır.” 2010 yılında Venezuela
ve ABD, büyükelçilerini karşılıklı olarak çektiler ve o tarihten sonra bir daha birbirlerine elçi yollamadılar.

2013 yılında Chavez’in ölümünden sonra yerine geçen Maduro döneminde bu ilişkiler düzelmediği gibi
 daha da kötüye gitti. 

2014 yılında ABD, Venezuela hükümetinin protestoculara karşı şiddet kullandığı gerekçesiyle
 Venezuela’ya ekonomik ambargo başlattı.   

Bir yandan ABD’nin ambargosu, bir yandan petrol fiyatlarındaki hızlı düşüş, ihracatının yüzde 95’e
 yakını petrol ihracatına dayanan Venezuela’nın ekonomik çöküşünü hızlandırdı.

Üçüncü Görüş: Venezuela’yı Popülizmle Birlikte ABD Batırdı
Venezuela’nın nasıl battığı konusundaki görüşlere yukarıda özetle değindim. Ülkenin nereden nereye
 geldiğini, bunda nelerin etkili olduğunu çeşitli kaynaklarda yer alan bilgilerden, analizlerden
yararlanarak kısaca ortaya koymaya çalıştım.

Venezuela’nın batışında yukarıda ele aldığım iki yaklaşımın da doğru yanları bulunduğunu
düşünüyorum. Yani bugün gelinen bozuk ekonomik durum, bir yandan gelecekten çok günü
kurtarmaya ve siyasal desteğini artırmaya çalışan bir yönetimin popülist girişimleri nedeniyle, bir
 yandan
 da ABD’nin, Chavez'in ölümünden sonra iyice yoğunlaşan, çeşitli müdahalelerinin yarattığı sıkıntılar
nedeniyle ortaya çıkmış görünüyor.

Venezuela İçine Düştüğü Bu Bataklıktan Kurtulabilir mi?
Venezuela’nın bu bataklıktan çıkabilmesi için yeni bir hükümete ve yeni yaklaşımlara ihtiyacı var. Bu
 yaklaşımların başında yeni kurulacak hükümetin çeşitli ülkelerle olan kavgalara son vererek
 diplomatik ve ekonomik ilişkileri yeniden kurması geliyor. Hemen ardından demokrasiye geçiş,
 bağımsız yargının yeniden kurulması, insan haklarının tanınması, siyasal af gibi çağdaş dünyanın
 benimsediği değerlerin yeniden yapılandırılmasını sağlayacak yapısal reformlara girişilmesi gerekiyor. Böyle düzenlemelere mali destek sağlayabilmek için Venezuela’nın, sahibi olduğu büyük petrol varlığını şeffaf, parlamento
 denetimine tabi, siyasal karışımlardan uzak olarak yönlendirmesi büyük önem taşıyor. Bu
adımları atabilirse Venezuela petrolünü daha iyi koşullarla pazarlayabilir ve ekonomisini toparlayabilir.

Günümüzün dünyası küreselleşmiş görünse de birçok açıdan gruplara bölünmüş bulunuyor. Bu
 gruplar zengin ülkeler – fakir ülkeler, gelişmiş ülkeler – gelişmekte olan ülkeler gibi birçok başlık altında
 sıralanabilir. Bu
 kategoriler arasında en önemlilerinden birisi uygar ülkeler – uygar olmayan ülkeler ayrımına
dayanıyor. Bir ülkenin uygar olması için mutlaka zengin ya da gelişmiş olması gerekmiyor. Zengin
görünüp de uygar olmayan ülkeler olduğu gibi zengin olmadığı halde uygar dünyada yer alan ülkeler de
 var. Demokrasi, insan hakları, bağımsız yargı, siyasal hoşgörü gibi temellere dayanmayan bir ülke
 uygar ülkeler arasında yer alamıyor. Bu adımları atamamış ülkeler uygar dünyaca dışlanıyor.

Venezuela’nın bir yandan kendi hataları bir yandan da ABD’nin bu ülkeye karşı uyguladığı politika
yüzünden kopup gittiği uygar dünya ülkeleri arasına girebilmesi için elinde altın bir bilezik olarak petrol
 rezervi var. Ne var ki bu yetmiyor. Petrolün de yardımıyla yukarıda değindiğim yapısal reformları
 yapması şart[iii].
[i] Bu konuda farklı görüşler de var.
[ii] Hollanda Hastalığı; ekonomide para biriminin aşırı değer kazanması sonucunda ortaya çıkan negatif gelişmeleri anlatmakta kullanılan bir
 deyimdir. Bu deyim ilk kez 1977 yılında The Economist Dergisi tarafından kullanılmıştır. Hollanda’da 1959 yılında büyük doğal gaz rezervleri
 bulununca Hollanda Florini hızla değerlendi ve ülke giderek bir ithalat ülkesi haline dönüştü. Üretim düştü, GSYH büyümesi durdu. Benzer bir 
durum Venezuela’da her şeyin petrole dayanır hale gelmesiyle oluştu. Petrol fiyatları düşünce ülke ithalat yapamaz hale geldi. Hollanda hastalığı
 yararlı bir gelişmenin nasıl zararlı bir
 sonuca yol açabileceğini anlatmak için kullanılıyor.
[iii] Yapılması gereken yapısal reformların bir bölümü (demokrasi, insan haklarının geliştirilmesi, eğitim reformu, yargı bağımsızlığı gibi) 
bütün ülkeler için geçerli olabilecek reformlardır. Bazı reformlar ise ülkelerin kendi koşullarına göre yapılması gereken reformlardır. İlk 
bölümdekiler 
yapılamazsa ikincilerin fazlaca bir değeri olmuyor. 

Yorumlar